CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, CHP Manisa İl Kongresi’nde; “Devrimci bir tutumla, cesaretle partiyi yeniden kurmak zorundayız. Şu anda bir vekalet savaşı yürütülüyor. Bir tarafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin etrafında toplanan ve bugünkü sorunların tamamından sorumlu olan, tamamının altında imzası olan bir yapı var. Öbür tarafta da hala iktidarını devam ettirmek isteyen ‘genel merkez’ diye bir yapı var. Eğer bu ikisinden de kadro olarak, yönetim anlayışı olarak, izledikleri siyaset olarak kurtulamazsak Cumhuriyet Halk Partisi’nde ilerletici bir yenilenmeye ya da dönüşüme yol veremeyiz” dedi.
CHP Manisa İl Kongresi, bugün yapıldı. Kongreye katılan CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, şunları söyledi:
“Hezimetle karşı karşıya kaldık”
“
Çok kötü bir dönemden geçtik. Hem parlamento seçiminde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde inanılmaz bir beklenti ve coşkuyla seçim sürecine girdik. Yüzde 60’larla seçimi alacağımıza dair bir beklenti yaratıldı. O dönemlerde yapılan iyi niyetli eleştiriler bile bozgunculukla, siyaset bilmezlikle, ‘şimdi yeri değil, zamanı değil’ diyerek maalesef dinlenmedi. Oysa madem ki bir demokratik partiden bahsediyoruz, bunu söylüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi demokratik bir partidir. Her şeyden önce o eleştirilerin dikkate alınması gerekirdi. Nihayetinde hem parlamento da hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük bir yenilgiyle karşı karşıya kaldık. Hatta hezimetle karşı karşıya kaldık.
“Atatürk’ten, Atatürkçülükten hiç bahsedilmezdi”
Umuda ve belki de yeniden ayağa kalkmaya ihtiyacımız olduğu bu günlerde ‘hezimet’ sözcüğü biraz moral bozucu olabilir. Aslında sizler yenilmediniz Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri, değerleri yenilmedi. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadroları ilkeleri, değerleri, mücadele başlıkları o seçim sürecinde sahada yoktu. Yenilenler o dönem parti iktidarını elinde tutan şimdilerde iki fraksiyona ayrılmış olan değişimciler ve genel merkezciler olarak bu iki yapının siyasi planları yenildi. Adaylar sizin adaylarınız değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bel kemiği laikliktir. O seçim döneminde hiç laiklik sözünü duydunuz mu? Atatürk bugünlerde çok söyleniyor ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu hiçbir zaman vazgeçmeyeceği ilkeleri Cumhuriyet Halk Partisi’ne nakşetmiş büyük önderimiz o dönemlerde Atatürk’ten, Atatürkçülükten hiç bahsedilmezdi.
Sosyal demokrasi, sol, sosyalizan değerler sahada hiç yoktu. Çünkü o dönemin parti iktidarı şöyle dahiyane bir fikir bulmuştu; ‘madem ki Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde 70’i muhafazakardır o zaman bizde muhafazakarları önceleyen politikalar incelememiz lazım.’ Bu giderek artık muhafazakarları önceleyen onların hoşuna giden politikalar izlemekten, gide gide doğrudan muhafazakar, milliyetçi hatta yer yer siyasal İslamcı politikaları savunmaya kadar gitti. Nitekim çok söylenir sağcılıkla sağcılık yarıştırılarak aslı varken taklidine oy verilmeyeceği gerçeği ortadayken bir yenilgiyle karşı karşıya kaldık.
“İkinci bir yol tarif ediyoruz”
Yenilgi sonrasında çok dar bir zamana sıkıştırılmış bir yerel seçim takvimiyle karşı karşıya kaldık. Baştan itibaren biz kurultayın ertelenmesini eleştiriyorduk. Çünkü zaten yerel seçimlerin tarihi bellidir. Anayasa’da tarif edilmiştir, belirlenmiştir. Ne öne alınabilir ne de geriye alınabilir. Dolayısıyla bunun bilinçli olarak tam da bu tarz dinamik kongreler yapılmasın diye, parti içi tartışmaların önü kapatılsın diye yapıldığını düşünüyorum. Bu hezimet sonrasında partide birden bire bir kaç gün öncesinde bakanlık hesapları yapanlar, bürokraside kendilerine yer beğenenler adeta neredeyse bakanlıkları paylaşmaya başlamış olanlar birden bire değişim demeye başladılar. Parti içi iktidarın diğer fraksiyonu da sanki hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladılar. Böyle şeyler olmamış sanki Türkiye büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmamış, gençlik umutsuzluğa düşmemiş gibi onlarda aynen yollarına devam etmeye başladılar. Biz burada size üçüncü bir hatta o ilk iki yapıyı birer fraksiyon olarak ele alırsak ikinci bir yol tarif ediyoruz.
Partiyi yeniden kurmak zorundayız. Devrimci bir tutumla, cesaretle partiyi yeniden kurmak zorundayız. Şu anda bir vekalet savaşı yürütülüyor. Bir tarafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin etrafında toplanan ve bugünkü sorunların tamamından sorumlu olan tamamının altında imzası olan bir yapı var. Öbür tarafta da hala iktidarını devam ettirmek isteyen ‘genel merkez’ diye bir yapı var. Eğer bu ikisinden de kadro olarak, yönetim anlayışı olarak, izledikleri siyaset olarak kurtulamazsak Cumhuriyet Halk Partisi’nde ilerletici bir yenilenmeye ya da dönüşüme yol veremeyiz.
“Bir tarafta değişimciler, bir tarafta genel merkez var”
Bu partiyi yönetme tarzından kurtarmamız lazım. Biz biliyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi’nde eğer bir belediye başkanı seçilmişse o belediye başkanı mahalle delegeliğinden itibaren tüm süreçlere müdahil olmaya çalışır. Mahalle delegeliğinden süreçlere belirleyici olduktan sonra o ilçeye yansır o ile yansır o kurultaya yansır. Üstelik bunu yaparken de çok asimetrik bir savaş yürütürler. Ellerindeki sınırsız kadro ve para olanaklarını tamamen kendi iktidarlarının kendi dar koltuklarının çıkarı uğruna harcarlar. Bir tarafta kendilerine ‘değişimci’ diyenler var; bir tarafta genel merkez var. Oysa biz bu tartışmayı şunun adamları şunun kadroları değil, temel bir soru etrafında yürütmemiz lazım. Nasıl bir Cumhuriyet Halk Partisi? Bu Cumhuriyet Halk Partisi son 15-20 yıldır olduğu gibi siyasetsizliğe bulaşmış, bazen siyasal İslamcı bazen aşırı milliyetçi olan AKP eskisi danışmanların, Fethullah eskisi danışmanların siyasi laboratuvarı olmuş, güne göre tepki veren bir siyasi parti mi olacak yoksa tüzüğümüzde tarif edildiği ve tabanımızın da benimsediği gibi sol, sosyal demokrat, Atatürk ilkelerine bağlı, laikliği ödünsüz savunan, halkçı, devrimci bir Cumhuriyet Halk Partisi mi olacak? Tartışmamız gereken şey bu.
Size eğer birileri kendisini ne şekilde tarif ederse etsin bu soruyu sorun. Bu tartışmanın üstünü şu kavramlarla örtmeye çalışıyorlar. Birincisi; diyorlar ki, ‘biz partiyi artık demokratik yöneteceğiz, yeni bir tüzük, yeni bir program yapacağız.’ Bir kere program ve tüzüğün yapılma tarzı demokratik değil. Hangi görüşün ne için elendiği hangi görüşün niye öne çıkarıldığı gibi mekanizmaların işletilmesi lazım. Aşağıdan yukarıya olgunlaşması lazım. Ama sizlerden görüşler isteniyor, bu görüşler nasıl toplanıyor nasıl redakte ediliyor hiç bilmiyoruz ve önümüze bir tüzük taslağı getirilecek. Oysa parti iktidarı hem değişimciler hem genel merkezciler mevcut tüzüğü uygulamıyor. Nasıl ki Türkiye anayasasızlaştıysa, Cumhuriyet Halk Partisi de iç tüzüğünü, iç hukukunu rafa kaldırmış bir halde. Tüzüğün 52’nci maddesi ‘bir kimse üst üste merkez adayı gösterilemez’ der. Kimin kaç gösterildiğini saymaya gerek yok ama gösteriliyor. Bu anlayış bu kadrolar yeni demokratik bir tüzük yaptığında onların uygulanacağına biz nereden inanacağız bunun garantisi ne olacak?
“2018 kurultayında kendi delegesine adeta tuzak kurarak önseçimi kaldırdılar”
Biz 2018’de bir tüzük değişikliği yapmaya çalıştık. 2018 tüzük kurultayında kendi delegesine adeta tuzak kurarak ön seçimi kaldırdılar. Gerekçesi, ‘bundan sonra ittifaka ihtiyaç var, ittifak olursa ön seçim yapmayabiliriz.’ Bu fiili olarak ön seçimin ortadan kaldırılması. Mevcut tüzüğünde bunun dışında yapılacağının garantisi ne olacak? ‘Değişim’ diyoruz. Biz bu değişim iddiasını 2015’ten beri her platformda tekrar ediyoruz. Biz değişimi üç sütun üzerinde tarif ediyoruz. Bir; partinin ideolojisinin, siyasetinin netleşmesi lazım. Bu ideoloji, siyaset tüzükte tarif edildiği gibi Atatürk ilkelerine bağlı, sol, sosyalizan, sosyal demokrat bir çizgi olması lazım. İkincisi; bu kadroların değişmesi lazım. Bu ideolojiyle uyumlu kadroların gelmesi lazım. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin özellikle parlamento grubuna baktığınız zaman adeta Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin yönetim kurulu, TÜSİAD’ın yönetim kurulu, partiyle ilgisiz, partiye nasıl geldiğini bilmediğimiz seçilme mekanizmalarını bilmediğimiz insanlarla dolu. Ama sosyal demokrat partide olmazsa olmazı olan demokratik kitle örgütleri, dilimizden düşürmediğimiz emek örgütleri, işçi, köylü, yeterince genç yok. Üçüncüsü de parti içi hukuk. Bunların uygulanmasını da garanti altına alacak bir yapıya ihtiyacımız var. Onun dışında ki tüm bu ‘değişim, yenilenme’ bu tartışmaların hepsi boştur.
Şu anda ‘değişim’ ya da ‘dönüşüm’ diyenler, o iki fraksiyondan hangisi olursa olsun onların arkasında bambaşka bir pratik var. Çünkü 10-15 yıldır partiyi yönetiyorlar. O zaman onlara uygulayacağımız kriterin başka olması lazım. Parti ortanun solundan, sağın ortasına giderken, kadro olarak, siyaset olarak Türkiye’nin laiklikle ilgili tüm birikimi yok edilirken, Türkiye’nin cumhuriyetle ilgili tüm birikimleri yok edilirken, parti anti demokratik bir biçimde yönetilirken siz neredeydiniz? O zaman ne yaptınız? ‘Özür dilerim, yoluma devam ederim.’ Öz eleştiri böyle bir şey değil. Bu özür arsızlığına dönüşür. Öz eleştirinin arkasından eylem gelir. Onunla uyumlu tutum değişikliği gelir. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermişsiniz pişmanlık bile duymuyorsunuz. 2015’te AKP, Meclis çoğunluğunu kaybetmiş, hükümet kurma görevini alamamışsınız Meclis’e geri dönmüşsünüz bunun mücadelesini vermemişsiniz. Buna benzer bir sürü hatalardan sonra buradan çıkacak toplam hata siyasi tutum ‘özür’ ile geçiştirilemez. En azından şunu söylememiz lazım; hepiniz oradaydınız. Oradayken ne yaptınız?
“Çok sert eleştireceğiz, doğruyu bulacağız”
Şimdi ‘değişim’ deniyor ama Cumhuriyet Halk Partisi başka bir değişim daha yaşadı. Önce onun bir hesabını vermek lazım. Cumhuriyet Halk Partisi çok partili döneme geçtikten sonra ‘ortanın solu’ kavramı Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki bir değişim olarak adlandırılır. Ama tam da bu genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce ‘Cumhuriyet Halk Partisi artık değişti’, ‘Cumhuriyet Halk Partisi geniş kesimlere açıldı’ diye bir değişim güzellemeleri yapıldı. O değişim sahiden böyle alkışlanacak bir değişim miydi? Tam tersi şimdi değişim isteyenler ve genel merkezciler Türkiye’nin bu hale gelmesindeki en kritik belki de siyasi hamle olan o değişim sürecinin bir kere hesabını verecekler. Yani o değişim olurken siyasal İslamcılar alkışlıyordu, liberaller alkışlıyordu, Fettullahçılar alkışlıyordu sadece biz eleştiriyorduk. Ama biz o zaman siyaset bilmemezlikle, Norveç’te yaşamakla suçlanıyorduk. Benim size bir çağrım var; eğer iktidara giden halkın partisini kuracaksak vicdanınızdaki, geçmişinizdeki o duygularla kararınız arasındaki mesafeyi cesaretle kapatın. Bırakın o afili isimleri, unvanları sadece fikirlere odaklanın. Bu tartışma zeminini siyasi ideolojik zemine indirirsek hepimizi esir almış olan yılgınlık duygusundan, umutsuzluk duygusundan süratle çıkarız. Gelin bize omuz verin Cumhuriyet Halk Partisi’ni, halkın partisi yapalım.” (ANKA)